Ana içeriğe atla
Betonların İçinde Yetişen Çiçekler
İlk tarih bilgilerimizi ailemizden alırken ne kadar da mutluyduk. Anlatılan efsanelerin içinde yaşar, Sütçü İmamın yerine kendimizi koyar, ‘ Ya Allah ’ derken Seyit Çavuş olur o ağır mermiyi biz kaldırırdık. Daha sonrasında zamanla beraber, biz büyürken, tarih konularımız da büyüdü elbette ki. Kanımızın deli aktığı çağlarda seksen ihtilali öncesi ülkemizde yaşanan karışıklığı dinler olduk. Hele ki siyasi bir büyüğünüz varsa yaşadığınız evde dinlememeniz mümkün değildir bu kafa karıştıran ama ruh kokan anıları. Kardeşin kardeşi vurmasını anlayamamış olsa da o küçük yüreğümiz, yine de kendimizi siyasi fırtanın içinde hisseder mücadele ruhunu doyasıya yaşama arzusu belirirdi içimizde. Mücadele tohumunu büyütüp filize erdirmek için kitaplarla besledik delikanlılaşmaya başlayan yüreğimizi. İlk filizini vermesinin sevincini yaşarken, kendi inandığımız dava kuruluşlarında bulduk kendimizi. Samimiyetimizin ışığında temiz duygularımızla yol aldık mücadele rotamızda. Bu durumun saf ve dava bilincinde süreceğinden zerre kadar şüphemiz yoktu. Oysa ne kadar da yanıldığımızı büyüdüğümüz de anlayacaktık. Dünyanın başımıza yıkıldığı zaman ise samimi çalışmalarımızın üzerlerinden birilerinin çıkar oluşturmasını öğrendiğimizde olacaktı. Mücadele ruhunu kaybetmiş, çalışmayı sadece sloganlardan ibaret gören, içi boş ve körü körüne militarizm ekseninde dönen, bir şeyleri sadece istemek için isteyenleri görmemiz daha sonrasında olacaktı…
Betonların içinde yetişen çiçektik adeta, her birimiz. Bin bir zorluklarla baş ederek gayemiz ürün vermek olan, toprağımızdan yoksun fakat açmak için uğraşan, mekanın ve zamanın zorluklarına karşı “ İnanıyorsanız, üstünsünüz ! “ cümlesini kendimize düstur edinmiş, naif fakat bir o kadar da köklerini toprak yerine soğuk ve çirkin duvara sıkı sıkıya bağlamış, açmamıza ihtimal verilmeyen çiçeklerdik. Deli akan yüreğimizde dünya derdi ve çıkarı olmaksızın koşarken yolumuzda,bizleri kirli oyunlarınızda sadece birer basamak olarak kullandığınızı, sonrasında da olsa ,görmemiz için siz uğraştınız.
Cevaplarını her birimizin merak ettiği ama dile getiril(e)meyen soruları soruyorum, saygıdeğer büyüklere (!) ;
Size ne oldu da mücadelenizi bu kadar ucuza sattınız ? Çıkarlarınız için, “ Bir şeyler koparabilirmiyim buradan ? ” sorusu aklınızı ve beyninizi hapsederken, dava kuruluşlarında, “ mış ” gibi yapmak yüreğinizi hiç mi acıtmadı ? “ Zafer İnanlarındır, Zafer Allah’ındır ” diye meydanlarda boğazlarımız yırtılırcasına bağırırken aklınızdan hangi ihale planları vardı ? Sizin derdiniz siyasi iktidara gelmek kadar küçükmüydü ki gücü görünce değiştiniz ? Ağzınızdan düşürmediğiniz yirmi sekiz şubat mağdurları aklınıza geldiğinde yüzünüz hiç mi kızarmadı ? Herkese farklı konuşurken nasıl unutmadınız o yalanlarınızı. Her zaman daha iyisi olsun derken kastınız davamıydı yoksa çıkarlarınız mı ? Ehil olmayan insanları sadece maddi doygunlukları var diye, dünya görüşüne bakmaksızın bizim başımıza getirmenizde ki amacınız, bizim daha iyi yerlere gelmemiz miydi, yoksa sizinle beraber başkalarınında kazanması mı ? İlkelerimizi sadece kurumun tabelasından ibaret olarak gösterdiğiniz de dünya görüşümüze ihanet etmiş olamdınız mı ? Namaz ve ibadetlerimizi sormak yerine bize olan sorularınız, neden kendi koltuğunuzu sağlamlaştırmaya etki eden planlarınız doğrultusundaki falliyetlerin hazırlığı oldu ?
Bu soruların cevabını vermekte özgürsünüz ve istediğiniz, vicdanınızı rahatlattığınız zaman ( bunu başarabilirseniz ) verebilirsiniz, verebilirs(e)niz.
Her zaman için bir yerdeki yanlışlığı, samimiyet eksenli, iyi yürekli, kalbi sadece bu dava için atan, akıllarından düşürmediği gayemizi yere de düşürmeyen dava insanlarının, önderlerimizin üzerine çekeceğini bildiğimden dolayı hatırlatmakta fayda var ki,
Benim bu sorularım, ne bu davamızı gür seda ile bağırmamıza sebep olan, müslümanlara rahat bir nefes aldıran gayemizin günümüzde ki liderine, ne de canla başla tüm samimiyetiyle çalışan koca yürekli insanlaradır.
Benim bu sorularım, herhangi bir dünya görüşü olmadan omurgasızca, rant uğruna oradan oraya gezen, bu tarz temsil yerlerini ticarethane olarak gören kişilleredir.
Umarım bir nebze olsa dahi üzerlene alınıp, anlarlar.
Saygı ve Dua ile…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

YAZAR - ( MI ) SINIZ ? Dilimizden düşmeyen hemen her yerde ve çoğunlukla övünerek kullandığımız “ Global Dünyada ” , kültürel manada geri gidiyoruz. Teknoloji hiç acımadan bizi sıfırlıyor. Paleolitik çağdan bu yana kadar bir kartopu etkisi yaratan, günümüze kadar damla damla birikerek gelen kültürel mirasımızı, teknolojinin tetikçiliğini acımadan ve düşünmeden kabul ederek, yakıyoruz. Günümüzdeki hali almasını bin yıllara borçlu olduğumuz yazı yazma yetimizi kaybediyoruz. Bir takım tuşlara basarak ve sanal olarak gördüğümüz , yazıya, yazı diyebilir miyiz ? Neyse ki kitap sayfalarını hissetmeden, tozlu sayfaların yaşanmışlıklarından kaynaklanan tarihsel kokuyu duymadan da olsa “ okuma “ yeteneğimizi kaybetmediğimize şükreder olduk. O kadar çok yoğunuz ki, planlarımız ve hırslarımız vaktimizden çok daha fazla olduğu için yaşamımızı kolaylaştıracağını düşündüğümüz her yeniliği sorgulamadan, hayatımıza sokuyoruz. Hangi gün hangi saatte ne aradığımızı, hangi düşünceleri savundu...
KÜLTÜR MESELEMİZ VE BİZ III Günümüz Müslümanlarının kronikleşen hastalığı, rehavetin getirmiş olduğu boş vermişliktir. Bu gün hala Filistin’de, Suriye’de, Arakan’da ve dünyanın bir çok yerinde Müslüman kanı akmaktadır. Bizler, yapılan zulümlere karşı alışmışlık göstererek tepki göstermiyoruz. Müslüman kanının akmasına seyirci kalan bizler, bu zulmü sıradanlaşmış bir durum görerek, akşam ana haber bültenlerinde, yerde hareketsiz yatan, kanları filtrelenmiş aynı dine mensup olduğumuz çocukları gördükten sonra, vicdanımızın haykıran haklı sesini, birkaç homurdanma ile susturuyoruz. Kudüs’ün çırpınışlarını, Ayasofya’nın sitemlerini göz ardı ederek değerlerimizi, bencilliğimize ve kısır tüketim boyunduruğuna teslim ediyoruz. Sadece kendimizi düşünerek topluma bir faydamızın olmayacağını, sokakta kısa pantolonu ile oyun oynayan çocuklar dahi bilirken, biz bu gerçeği düşünmek dahi istemeyerek, bencilliğimizi kanıtlamaktayız. Mücadele ruhumuzun kaybolması ile beraber boş vermişliğimiz f...
SAHİP ÇIKMADIĞIMIZ DEĞERLER VE AYASOFYA Beşeri bir aşka tutulduğumuzda sevdiğimiz için nelerden vazgeçmeyi göze almıyoruz ki… Umduğumuzu bulamayıp aşık olduğumuz kişiye sahip olamayınca canımıza kast etme noktasına dahi gelebiliyoruz. Hayatını birleştirmek için ailesinden müsaade istemeye gidip olumsuz bir cevap alındığında peşini bırakmayarak defalarca daha gidiyor ve en sonunda gayri etik durumlara başvuruyoruz.. Bütün olumsuzluklardan sonra acımızı sigarada, alkolde teselli etmeye çalışıyor ve bataklığa doğru hızla gömülüyoruz. Bütün bu mücadeley, tutkuyu, beşeri sevdiğimiz kişiye kavuşamadığımızdan dolayı gösteriyor, sonu olan bir şeyin olumsuzluğunda, acımızı haram yollar ile teskin etmeye çalışsak da başarılı olamıyoruz. Manevi gerçek olan aşka kavuşmak olan mücadelemiz inandığımız ideallerin, dünya nizamının gerçekleşmesi uğruna göstermiş olduğumuz çabamız ve tutkumuzun, beşeri aşka göstermiş olduğumuz mücadelenin yarısı bile olmadığı ortadadır. Ya gerçek olarak kalben sevm...