Ana içeriğe atla
KAYBOLAN KÜLTÜRÜMÜZ

Saygı eksenli renkli etnik kültürümüzü, bencilliği empoze eden ve dünyevi azgınlıkların tümüne müsaade veren kültüre tercih ediyoruz. Bin yıllardır gücünü kültür, örf ve inançlarından alan milletimiz, kendi değerlerini önemsiz görerek yada gerekli değeri göstermeyerek gözlerini batıya doğru çevirmektedir. Buyrukları sorgulamadan, üzerinde bir fikir üretmeden, irdelemeden yerine getiren toplumumuz, eski çağlardan günümüze kadar birikerek gelen öz benliğimizi, acımasız seküler sistemin boyunduruğuna kendi elleriyle teslim etmektedir. Konformistleşen toplumumuz bizi birleştirici ve bir yapan değerlerimize sahip çıkmamaktadır. Çeşitli dayatmalara direnç gösteremeyen toplumumuz bu algıların birer esiri olduğu gerçeği ortadadır.

Sefere çıktıklarında bağ ve bahçelerden geçerken binlerce askerin bir tanesinin heybesinden dahi haram çıkmayan Yavuzun ve ordusunun ruhunu, Fatih Sultan Mehmet’in inancını, Kür-Şad ve Çerilerinin kararlılığını, sosyo-genetik kodlarımızdan çıkarmış durumdayız. Özlediğimiz kültürü kendi ellerimizle reddediyoruz. Tekelleşen Dünya’ ya karşı hiçbir mücadele vermiyoruz. Komşumuzun ne halde olduğunu bilmeden, daha da kötüsü yanımızda kimin oturduğunu bilmeden ya da saçı sakalı ağırmış ihtiyarları umursamadan beylik laflar etmeye devam etmekteyiz.

Televizyon bağımlısı insanların ekranda izlediği örfüne ve kültürüne uygun olmayan görüntülerle karşılaştığında ya da kahvede oyun oynarken, gördükleri yeni neslin uygunsuz tavırları sonrasında bir refleks teşebbüsünde bulunmadan, içlerinden geçirdikleri birkaç cümle ile üzerlerine düşen görevi yaptıklarını düşünerek vicdanlarını rahatlatmaktadır. Bu duruma çözüm üretmek yerine, yudumladığımız çayların eşliğinde birbirimize geçmişten menkıbeler anlatarak o yıllarda ki huzuru aradığımızı söylüyoruz. Sistemin bize olan dayatmalarına karşı hareketsiz kalarak, kurduğumuz birkaç cümle , bu bataklığın içerisinden çıkmamız için yetersiz kalmaktadır. Bir çıkış yolu hazırlamadan sadece söylemlerle bir yere varamayacağımız aşikardır.

Domuz yılının beşinci aynın yirmi yedisine denk gelen yani yirmi iki Haziran yedi yüz otuz beşte Yollıg Tigin tarafından babası adına diktirilmiş Bilge Kağan yazıtında yer alan sözler bizim yaşadığımız kültürel buhranın çözümünü açıkca anlatmaktadır.

Türk Oğuz Beyleri, işitin! Üstte gök çökmedikçe, altta yer denizi delinmedikçe, ilini
töreni kim bozabilir? Ey Türk ulusu! Kendine dön. Seni yükseltmiş Bilge Kağanı'na, özgür ve bağımsız ülkene karşı hata ettin, kötü duruma düşürdün.Ulusun adı, sanı yok olmasın diye, Türk ulusu için gece uyumadım, gündüz oturmadım. Kardeşim Kül Tigin ve iki Şad ile ölesiye, bitesiye çalıştım...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

YAZAR - ( MI ) SINIZ ? Dilimizden düşmeyen hemen her yerde ve çoğunlukla övünerek kullandığımız “ Global Dünyada ” , kültürel manada geri gidiyoruz. Teknoloji hiç acımadan bizi sıfırlıyor. Paleolitik çağdan bu yana kadar bir kartopu etkisi yaratan, günümüze kadar damla damla birikerek gelen kültürel mirasımızı, teknolojinin tetikçiliğini acımadan ve düşünmeden kabul ederek, yakıyoruz. Günümüzdeki hali almasını bin yıllara borçlu olduğumuz yazı yazma yetimizi kaybediyoruz. Bir takım tuşlara basarak ve sanal olarak gördüğümüz , yazıya, yazı diyebilir miyiz ? Neyse ki kitap sayfalarını hissetmeden, tozlu sayfaların yaşanmışlıklarından kaynaklanan tarihsel kokuyu duymadan da olsa “ okuma “ yeteneğimizi kaybetmediğimize şükreder olduk. O kadar çok yoğunuz ki, planlarımız ve hırslarımız vaktimizden çok daha fazla olduğu için yaşamımızı kolaylaştıracağını düşündüğümüz her yeniliği sorgulamadan, hayatımıza sokuyoruz. Hangi gün hangi saatte ne aradığımızı, hangi düşünceleri savundu...
KÜLTÜR MESELEMİZ VE BİZ III Günümüz Müslümanlarının kronikleşen hastalığı, rehavetin getirmiş olduğu boş vermişliktir. Bu gün hala Filistin’de, Suriye’de, Arakan’da ve dünyanın bir çok yerinde Müslüman kanı akmaktadır. Bizler, yapılan zulümlere karşı alışmışlık göstererek tepki göstermiyoruz. Müslüman kanının akmasına seyirci kalan bizler, bu zulmü sıradanlaşmış bir durum görerek, akşam ana haber bültenlerinde, yerde hareketsiz yatan, kanları filtrelenmiş aynı dine mensup olduğumuz çocukları gördükten sonra, vicdanımızın haykıran haklı sesini, birkaç homurdanma ile susturuyoruz. Kudüs’ün çırpınışlarını, Ayasofya’nın sitemlerini göz ardı ederek değerlerimizi, bencilliğimize ve kısır tüketim boyunduruğuna teslim ediyoruz. Sadece kendimizi düşünerek topluma bir faydamızın olmayacağını, sokakta kısa pantolonu ile oyun oynayan çocuklar dahi bilirken, biz bu gerçeği düşünmek dahi istemeyerek, bencilliğimizi kanıtlamaktayız. Mücadele ruhumuzun kaybolması ile beraber boş vermişliğimiz f...
SAHİP ÇIKMADIĞIMIZ DEĞERLER VE AYASOFYA Beşeri bir aşka tutulduğumuzda sevdiğimiz için nelerden vazgeçmeyi göze almıyoruz ki… Umduğumuzu bulamayıp aşık olduğumuz kişiye sahip olamayınca canımıza kast etme noktasına dahi gelebiliyoruz. Hayatını birleştirmek için ailesinden müsaade istemeye gidip olumsuz bir cevap alındığında peşini bırakmayarak defalarca daha gidiyor ve en sonunda gayri etik durumlara başvuruyoruz.. Bütün olumsuzluklardan sonra acımızı sigarada, alkolde teselli etmeye çalışıyor ve bataklığa doğru hızla gömülüyoruz. Bütün bu mücadeley, tutkuyu, beşeri sevdiğimiz kişiye kavuşamadığımızdan dolayı gösteriyor, sonu olan bir şeyin olumsuzluğunda, acımızı haram yollar ile teskin etmeye çalışsak da başarılı olamıyoruz. Manevi gerçek olan aşka kavuşmak olan mücadelemiz inandığımız ideallerin, dünya nizamının gerçekleşmesi uğruna göstermiş olduğumuz çabamız ve tutkumuzun, beşeri aşka göstermiş olduğumuz mücadelenin yarısı bile olmadığı ortadadır. Ya gerçek olarak kalben sevm...