KÜLTÜR MESELEMİZ VE BİZ - II
Kendinizi, bir giyim mağazasında dolaşırken düşünün. Dans edercesine uyumlulukları olan renklerin cümbüşü başınızı döndürürken rafların üzerinde duran bir pantolon ilişiyor gözünüze. Yanına gidip incelediğinizde, diğerlerine göre daha değişik ve hayatınız boyunca hiç giymediğiniz tasarımda bir pantolon olduğunu görüyorsunuz. Hızla kendinize uygun olan bedenini arıyorsunuz fakat bulamıyorsunuz. Size değişik gelen ve hayalinizde kendinize çok yakıştırdığınız bu pantolona sahip olma isteğinizi dizginleyemeyerek, bir beden küçüğünü elinize aldığınız gibi deneme kabinine gidiyorsunuz. Uzun uğraşların ardından zor sığabildiğiniz bu pantolonu değişik görünmek ve modaya uymak adına, her giydiğinizde rahatsız olmayı göze alarak, satın alıyorsunuz.
Yıllardır toplum olarak yaptığımız tam olarak da bu değil mi? Bizim bedenimize uygun olarak özel dikilmiş kültürümüzü reddederek, bize uygun olmayan batının kültürünü, acı çekerek ve zorlayarak giymeye çalışıyoruz. Farklı ve Avrupalı birisi gibi görünmek adına, onlar gibi konuşmaya kendimizi zorluyor, onlar gibi yemek yemeye çalışıyor onlar gibi müzik dinliyoruz. Bunları yaparken de kendi kültürüne sahip çıkmaya çalışanlara taşralı gözüyle bakıyoruz. Bu bakış açımız algı yönetimlerinden ve dayatmalarından kaynaklanıyor. Bu algı yönetimlerini ve dayatmalarının büyük bir kısmı ise ( hepimizin farkında olduğu gibi ) televizyon ile gerçekleştiriliyor.
Son günlerde ülkemizin gündeminde olan evlilik programları bu durumun en büyük örneklerindendir. Bu programlar kültürümüze vurulmaya çalışılan en büyük darbelerden birisidir. Toplumun büyük bir çoğunluğu karşı olduğunu dile getirdiği halde, Bu programların raytinglerinde bir düşme olmuyor. Her zaman olduğu gibi sadece dilimizden karşı çıkarak, merakımıza yenik düşüyoruz. Bunların haricinde ise bir de aile yapımızın boğazına karabasan gibi çökmüş diziler var. Standartları yüksek bir hayat, acımasız tüketim ve medeni(!) insan olma yolunda özendiren bu diziler yetişmekte olan neslimizin katilidir. Tarihi, dizilerden öğrenmeye çalışıyoruz birde. Okuma yetimizi o kara kutunun eline teslim ediyoruz. Araştırmadan hazır yalan yanlış bilgiler ile kahvede, arkadaş ortamında birbirimize ahkam kesiyoruz. Günlük yaşantımızda yaptığımız espirileri bile bir diziden yada bir televizyon programından alıntı yapıyoruz. Sevdiğimiz insanların yüzünü güldürürken bile kolaya başvuruyoruz.
Daha önceki yazımda yazdığım gibi; teknolojiyi hayatımıza sorgulamadan kabul ediyoruz.Tüketim hırsımız ise içimizdeki kapital canavarı canlandırıyor. Bu gün asgari Ücretle çalışan birisi en pahalı telefonu alması başka ne ile açıklana bilir ? Spor müsabakalarını daha iyi bir ekranda izlemek için aylık gelirinin çok daha fazlasını televizyona verilmesini hangi kılıfa sokabiliriz ? İçimizde ki kapital canavara dur diyemiyoruz. Sloganlar eşliğinde hayatımızı sürdürürken defalarca kez sistemin yanlış olduğunu dile getirsek dahi bir nebze yol kat etmiş olmayacağız. Çünkü biz sistemi hep eksikliği ile deşmeye çalışıyor, yani işin kolayına kaçıyoruz. Hazırcılık ve bunun beraberinde getirdiği üretmeden tüketim ile kendimizden daha çok yeni yetişen ve “ gelecek ” olan neslimize zarar veriyoruz. Kendi kültürünü elinin tersi ile iterek, gözlerini batıya çevirmiş, sorgulamadan boyun eğen, kendi rahatından başka bir şey düşünmeten bir neslimizi daha istemiyorsak, öz benliğimize dönüp, kendi bedenimize özel dikilmiş olan pantolunu giymemiz ve medeniyetin Avrupa demek olmadığını anlamamız gerekmektedir. Nuri Pakdil’inde dediği gibi;boynumuz ağrıdı, batıya bakmaktan.
Yüreğimiz acı kokuyor çocuk, Söylemlerimiz aksi. Yağan rahmetin melodisi, ağır aksak. Zelzelenin çığlıklarından gelen, Vahim sancılar var, Gözlerimizde. Dar kalıplara saokulan ruhumuz, ürkek. Nisanda yağan karın cesareti, Üzerimizde
Filistin kadar haziniz çocuk, Suriye kadar gözü yaşlı, Semaya kalkan eller samimi. Hapseder, vedaların ağır hüznü, Yüreğimizi. Yanıyor soğuk betonların üzerinde ki Ayaklarımız, Yarım bırakıp gidiyor bizi, çalınan, Ütopyalarımız
Bu savaş senin için çocuk, Gergin ve soğuk aynalarla. Saflarımızı sıklaştırıyoruz, Kutlu inkılapçılarla
Saygı ve Selam ile…
Yorumlar
Yorum Gönder