Ana içeriğe atla
Rant Pisliği 

Yerine getirmiş olduğumuz ibadetleri, yardımları ne için yaptığımızı sorgulamadan uyguluyoruz. Kendi benliğimizi, duygularımızı tahmin ederken, aynı zamanda da kendimizden kademe olarak yüksekte olan siyasetçilerin yada bürokratların gözüne sokarak yapış olduğumuz “ insani ” faaliyetlerimize rant pisliğini karıştırarak elimize, yüzümüze sürüyoruz.
Yardıma muhtaç bir aileye yaptığımız yardımdan başlayarak aile bireylerinin hepsini büyük boy fotoğraflarla sosyal medyada ifşa ederken onların duygularını hiçe sayarak siyasi büyüklerimizden gelecek olan tebrikleri bekler olduk. Yardımda bulunduğumuz kişilerin insan olduklarını ve bizler gibi duygu taşıdıklarını düşünmeden beynimizi ve fikrimizi sekülerizme satarak insanlıktan çıkma eşiğine geliyoruz. Vakti ve zamanı geldiğinde hiç beklenmedik bir tavırla kendi çıkarları için her türlü çirkinliği gösterebilecek çirkinliği gösterebilme potansiyeline sahip olan bizler, terfi çöllerinde susuzluktan ölmemek için kana kana içiyoruz, bizlere minnet dolu bakışlarla gözlerini ayırmayan insanların duygularını.
İbadetlerimizi uygularken dahi başka insanların gözüne sokma çabamız bu duyguların kölesi olduğumuzun göstergesidir. Ramazan ayında girmeyi düşündüğü itikafı başkalarına sosyal medya üzerinden haber vermelerinin onlara daha fazla sevap kazandırmayacağını öğrenmiş olmamalarının sebebi belki de; daha önce dindar bir insan değilken var olan siyasi konjonktüre kendilerini kabul ettirmeleri için “ mış ” gibi yapmalarından kaynaklanmaktadır.
Eskişehir’de bir çok engelli rampasının kullanılamaz durumda olduğuna hepimiz şahitlik etmekteyiz. Engelliler temalı önemli günlerde soluklarını onların yanında alarak pirim yapmanın en kolay yolunu öğrenmiş olan siyasetçiler ve seçilmiş olan yerel yönetimlerin sorumluları bu soruna neden bir çözüm bulmuyorlar ? Yoksa engellilerden dahi çıkar bekleyecek kadar çıkar bataklığına mı düştüler ? Aksi halde engelli rampalarından engelsizler dahi bir basamak gibi inerken engelli arabasının oradan geçesini hangi kurumuş vicdan kabul eder ?
Duyarlılığımızı yitirerek, insani özelliklerimizi siyasete dolayısıyla da ranta hibe ettiğimizin farkına vararak bu dünyadan toplum adına olan her türlü fikri bir üreticisi olarak toplumsal ve inançsal bir imza ile emanetimizi teslim etmek için mücadele etmeliyiz. Hemen her yazımda söylediğim gibi üretmeyen bir toplum yok olmaya mahkumdur. Çıkar denizinde boğulmadan bir an önce kenddimizi kıyaya atarak ne olursa olsun üreten bir insan olmalıyız.
Saygı ve Selam ile…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

YAZAR - ( MI ) SINIZ ? Dilimizden düşmeyen hemen her yerde ve çoğunlukla övünerek kullandığımız “ Global Dünyada ” , kültürel manada geri gidiyoruz. Teknoloji hiç acımadan bizi sıfırlıyor. Paleolitik çağdan bu yana kadar bir kartopu etkisi yaratan, günümüze kadar damla damla birikerek gelen kültürel mirasımızı, teknolojinin tetikçiliğini acımadan ve düşünmeden kabul ederek, yakıyoruz. Günümüzdeki hali almasını bin yıllara borçlu olduğumuz yazı yazma yetimizi kaybediyoruz. Bir takım tuşlara basarak ve sanal olarak gördüğümüz , yazıya, yazı diyebilir miyiz ? Neyse ki kitap sayfalarını hissetmeden, tozlu sayfaların yaşanmışlıklarından kaynaklanan tarihsel kokuyu duymadan da olsa “ okuma “ yeteneğimizi kaybetmediğimize şükreder olduk. O kadar çok yoğunuz ki, planlarımız ve hırslarımız vaktimizden çok daha fazla olduğu için yaşamımızı kolaylaştıracağını düşündüğümüz her yeniliği sorgulamadan, hayatımıza sokuyoruz. Hangi gün hangi saatte ne aradığımızı, hangi düşünceleri savundu...
KÜLTÜR MESELEMİZ VE BİZ III Günümüz Müslümanlarının kronikleşen hastalığı, rehavetin getirmiş olduğu boş vermişliktir. Bu gün hala Filistin’de, Suriye’de, Arakan’da ve dünyanın bir çok yerinde Müslüman kanı akmaktadır. Bizler, yapılan zulümlere karşı alışmışlık göstererek tepki göstermiyoruz. Müslüman kanının akmasına seyirci kalan bizler, bu zulmü sıradanlaşmış bir durum görerek, akşam ana haber bültenlerinde, yerde hareketsiz yatan, kanları filtrelenmiş aynı dine mensup olduğumuz çocukları gördükten sonra, vicdanımızın haykıran haklı sesini, birkaç homurdanma ile susturuyoruz. Kudüs’ün çırpınışlarını, Ayasofya’nın sitemlerini göz ardı ederek değerlerimizi, bencilliğimize ve kısır tüketim boyunduruğuna teslim ediyoruz. Sadece kendimizi düşünerek topluma bir faydamızın olmayacağını, sokakta kısa pantolonu ile oyun oynayan çocuklar dahi bilirken, biz bu gerçeği düşünmek dahi istemeyerek, bencilliğimizi kanıtlamaktayız. Mücadele ruhumuzun kaybolması ile beraber boş vermişliğimiz f...
SAHİP ÇIKMADIĞIMIZ DEĞERLER VE AYASOFYA Beşeri bir aşka tutulduğumuzda sevdiğimiz için nelerden vazgeçmeyi göze almıyoruz ki… Umduğumuzu bulamayıp aşık olduğumuz kişiye sahip olamayınca canımıza kast etme noktasına dahi gelebiliyoruz. Hayatını birleştirmek için ailesinden müsaade istemeye gidip olumsuz bir cevap alındığında peşini bırakmayarak defalarca daha gidiyor ve en sonunda gayri etik durumlara başvuruyoruz.. Bütün olumsuzluklardan sonra acımızı sigarada, alkolde teselli etmeye çalışıyor ve bataklığa doğru hızla gömülüyoruz. Bütün bu mücadeley, tutkuyu, beşeri sevdiğimiz kişiye kavuşamadığımızdan dolayı gösteriyor, sonu olan bir şeyin olumsuzluğunda, acımızı haram yollar ile teskin etmeye çalışsak da başarılı olamıyoruz. Manevi gerçek olan aşka kavuşmak olan mücadelemiz inandığımız ideallerin, dünya nizamının gerçekleşmesi uğruna göstermiş olduğumuz çabamız ve tutkumuzun, beşeri aşka göstermiş olduğumuz mücadelenin yarısı bile olmadığı ortadadır. Ya gerçek olarak kalben sevm...