( Sadece ) Adalet !
Bugün hemen hepimizin en büyük isteklerinden birisi de “ adil “ bir yaşamdır. “ İnsan “ olma özelliğimizin en büyük göstergesidir, adalet kavramı. Henüz daha yeni yürümeye başladığımız yıllarda dahi bu kavramın yüceliğine inanır, adaleti o küçücük yüreğimizde yaşatırız. Öğrencilik yıllarımızda bile adalet kavramını arkadaşlarımıza kopya vererek –ki her ne kadar yanlış olduğunu bilsek de- yaşatmaya çalışırız . Belki de bu yüzdendir Adalet’in en önemli ve en büyük simgesel devleti haline gelmiş olan Osmanlı İmparatorluğu’na olan hasretimiz. İnsanların haklarını en ince çizgisine kadar koruyacak bir adil devlet arayışındandır belki de. Ya da, yıllardır baş eğdiği ve kanının son damlasını akıtmaktan onur duyacağı bu toprakların sahibi devletinin, hak ve hukuku yerine teslim etmesidir tek isteği.
Geçtiğimiz günlerde kızına tecavüz ederek hamile bırakan, insan kılıklı haysiyet duygularından arınmış ve sadece hayvansal ihtiyaçlarını ön planda tutan mahlukatı, öldüren çaresiz “ baba “ tutuklanarak cezaevine gönderildi. Daha önceden şikayet ettiğini fakat bir gelişmenin olmadığını vurgulayan baba, adalet kavramını kendi öz devletinden göremeyince, kızının yüzüne bir daha bakabilmek için, kendisi uyguladı kendi adaletini. Sahi, bu eylemi gerçekleştirmeseydi, bir daha nasıl bakacaktı kızının gözlerine ? Asli görevi ailesini korumak olan baba, kızının saçlarını her okşadığında kahrolmayacak mıydı ? Ya eşine nasıl bir hesap verecek, ne diyecekti. Kızına tecavüz edilen baba kendi adaletini kendisi aradığı için suçlu olsa bile tacizcinin hiç mi suçu yok ? Tecavüze uğrayan kızın ailesi şikayette bulunduğunda, tacizci kendi isteğiyle beraber olduğunu söyleyip serbest bırakılmasaydı olaylar bu duruma gelir miydi ? Tecavüzcü ifadesinde kendi isteğiyle birlikte olduklarını ifade ediyor. Yahu daha yavrucak on üç yaşında. On-üç. Reşit olmamış bir kızın kendi isteği ile ilişkiye girebileceği kanunun neresinde yazıyor ki siz o insan müsveddesini serbest bırakabiliyorsunuz ?
28 şubat sonrasında evinde dergi bulunduğu gerekçesi ile içerde ağırlaştırılmış müebbet yatan suçsuz gençleri, kendi inanışları doğrultusunda okuma özgürlüğü elinden alınan öğrencileri, namaz kıldığı için içeri alınan komşularını gördü bu ülke insanları. Salih Mirzabeyoğlu’nun varlığından bile bir haberdi bir çoğu. Ve hepsinde de sessiz kalındı. Hepsi sadece bir hatıra oldu bu insanlar için. Hayatlarına dokunan bir ses. Onlar içerdeyken mektup göndermekten bile korkuyordu bir çok insan. Kendi inançlarındandı belki de bu insanlar. Ama kendileri içeri giremezlerdi. Ve çareyi susmakta buluyorlardı.
Peki bizde mi susacağız ? Yapılan adaletsiz yaklaşımlara sesimizi çıkarmayacak mıyız ? Haksızlık karşısında susarak dilsiz şeytan mı olacağız ? Ya da yaşadığımız son tecavüz olayında ki gibi sosyal medyadan birkaç lanetleyen yazıyı yeterli görecek miyiz ?
Sesimizi daha gür çıkartacağımız, daha adil bir yaşam temennisiyle.
Saygı ve Selam ile…
Yorumlar
Yorum Gönder