Ana içeriğe atla
YENİ DÖNEM TİCARETHANELERİ; VAKIFLAR, DERNEKLER ve SENDİKALAR.
Hizmetin gelecekte de yapılması amacıyla kurulmuş olan bazı vakıflar asli yapısından vazgeçip kendilerini ve kurumlarını siyasete meta yapmaya çalışmaktadır. Dar düşüncelerin ve dar görüşlerin neticesi olan bu durum kendilerinden daha çok bulundukları ve temsil ettikleri kurum ve kuruluşlara zarar vermektedir. Olabilecek en sade anlamı ile “ hayır kurumu “ maksadını barındıran bazı vakıflar, kendi çıkarları uğruna topluma hayır sağlamaktan daha çok hayrı kendilerine çevirmişlerdir. Geçimini İslami hassasiyete sahip olan iş adamlarından yada hükümetten sağladı için, bıraktığı sakalıyla spot ışıkların altında, vakfın parası ile lüks mekanlarda poz vermekten ibaret sayan günümüz vakıf temsilcilerinin bir kısmının kendilerini hayra ve fikre vakfetmediğini anlamak zorundayız.
Gayesi kazanç ve kar gütmeden hizmet vermek, toplumu bilinçlendirmek olan derneklerin durumunun vakıflardan daha vahim olduğunu söylersek, zannediyorum ki yanılmış olmayız. Akıllarında, derneklerinin isimlerini hangi ihalede kullanabileceği düşüncesi çıkmayan günümüz dernek yöneticilerinden bazıları, dernek bünyesinde barındırdığı üyeleri, kendisini maddi doygunluğa ulaştıracak olan ticari envanter olarak görmektedir. Fikri hiçbir planı olmadan sadece oturduğu koltuğu şahsi ismini ön plana çıkarmaya çalışarak zapt eden ahlak fukarası bir takım dernek başkanları, üreten, sorgulayan ve en önemlisi düşünebilen bir nesil yetiştirme çabasında olmadıkları sebebi ile bu ülkenin önünde duran engelden başka bir şey değildir.
Bir de sendikalarımız var ki özellikle Eskişehir’de varlığından bir haberiz. Sadece kendi rantlarını koruyacağı eylemlerde gördüğümüz bazı sendika temsilcilerini, durum ciddileştiğinde yada herhangi bir çıkarlarının olmadığı bir eylemde yoğun iş temposundan dolayı katılamadıkları söylemlerine inanıyormuş gibi yapıyoruz. İşçinin hakkından daha çok kendi haksız haklarını savunan bir takım sendika temsilcileri, fikirden uzak kaldıkları sebebi ile üretimin ne olduğunu anlamamış olduklarını açık bir şekilde görüyoruz. Üretimin merkezi konumunda bulunarak asli vazifesi işçileri korumak olan bazı sendika başkanlarının “ üretim “ kelimesinden ne anladıkları hakkında şüpheliyiz doğrusu.
Yaşlısı ve genci ile bunca öğrenci, veli ve sivil insan olarak eğitim sisteminin istenilenin karşılamadığını anlamış ve hemen her fırsatta bunu dile getirirken, bir takım eğitim sendikaları bu duruma neden müdahil olmamaktadır ? Sistemin sıkıntılarından farkında değillerse affedilebilir bir yanları bulunabilir. Farkında olupta üzerlerine düşen görevleri yerine getirmiyorlarsa büyük bir hıyanet içerisinde oldukları aşikardır.
İçerisinde nefes almaya dahi zorlandığımız sisteme karşı olan sivil toplum kuruluşları meydanlarda sloganlar eşliğinde bu durumun üstesinden geleceklerine inanıyorlar. Fikir işçiliğinin tulumlarını giymekten utanarak bir nesli heba eden bazı sivil toplum kuruluşu temsilcileri üreten bir nesil yetiştirmek zorundalardır. Üretmeyen bir toplum yok olmaya mahkumdur.
Saygı ve salam ile.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

YAZAR - ( MI ) SINIZ ? Dilimizden düşmeyen hemen her yerde ve çoğunlukla övünerek kullandığımız “ Global Dünyada ” , kültürel manada geri gidiyoruz. Teknoloji hiç acımadan bizi sıfırlıyor. Paleolitik çağdan bu yana kadar bir kartopu etkisi yaratan, günümüze kadar damla damla birikerek gelen kültürel mirasımızı, teknolojinin tetikçiliğini acımadan ve düşünmeden kabul ederek, yakıyoruz. Günümüzdeki hali almasını bin yıllara borçlu olduğumuz yazı yazma yetimizi kaybediyoruz. Bir takım tuşlara basarak ve sanal olarak gördüğümüz , yazıya, yazı diyebilir miyiz ? Neyse ki kitap sayfalarını hissetmeden, tozlu sayfaların yaşanmışlıklarından kaynaklanan tarihsel kokuyu duymadan da olsa “ okuma “ yeteneğimizi kaybetmediğimize şükreder olduk. O kadar çok yoğunuz ki, planlarımız ve hırslarımız vaktimizden çok daha fazla olduğu için yaşamımızı kolaylaştıracağını düşündüğümüz her yeniliği sorgulamadan, hayatımıza sokuyoruz. Hangi gün hangi saatte ne aradığımızı, hangi düşünceleri savundu...
KÜLTÜR MESELEMİZ VE BİZ III Günümüz Müslümanlarının kronikleşen hastalığı, rehavetin getirmiş olduğu boş vermişliktir. Bu gün hala Filistin’de, Suriye’de, Arakan’da ve dünyanın bir çok yerinde Müslüman kanı akmaktadır. Bizler, yapılan zulümlere karşı alışmışlık göstererek tepki göstermiyoruz. Müslüman kanının akmasına seyirci kalan bizler, bu zulmü sıradanlaşmış bir durum görerek, akşam ana haber bültenlerinde, yerde hareketsiz yatan, kanları filtrelenmiş aynı dine mensup olduğumuz çocukları gördükten sonra, vicdanımızın haykıran haklı sesini, birkaç homurdanma ile susturuyoruz. Kudüs’ün çırpınışlarını, Ayasofya’nın sitemlerini göz ardı ederek değerlerimizi, bencilliğimize ve kısır tüketim boyunduruğuna teslim ediyoruz. Sadece kendimizi düşünerek topluma bir faydamızın olmayacağını, sokakta kısa pantolonu ile oyun oynayan çocuklar dahi bilirken, biz bu gerçeği düşünmek dahi istemeyerek, bencilliğimizi kanıtlamaktayız. Mücadele ruhumuzun kaybolması ile beraber boş vermişliğimiz f...
SAHİP ÇIKMADIĞIMIZ DEĞERLER VE AYASOFYA Beşeri bir aşka tutulduğumuzda sevdiğimiz için nelerden vazgeçmeyi göze almıyoruz ki… Umduğumuzu bulamayıp aşık olduğumuz kişiye sahip olamayınca canımıza kast etme noktasına dahi gelebiliyoruz. Hayatını birleştirmek için ailesinden müsaade istemeye gidip olumsuz bir cevap alındığında peşini bırakmayarak defalarca daha gidiyor ve en sonunda gayri etik durumlara başvuruyoruz.. Bütün olumsuzluklardan sonra acımızı sigarada, alkolde teselli etmeye çalışıyor ve bataklığa doğru hızla gömülüyoruz. Bütün bu mücadeley, tutkuyu, beşeri sevdiğimiz kişiye kavuşamadığımızdan dolayı gösteriyor, sonu olan bir şeyin olumsuzluğunda, acımızı haram yollar ile teskin etmeye çalışsak da başarılı olamıyoruz. Manevi gerçek olan aşka kavuşmak olan mücadelemiz inandığımız ideallerin, dünya nizamının gerçekleşmesi uğruna göstermiş olduğumuz çabamız ve tutkumuzun, beşeri aşka göstermiş olduğumuz mücadelenin yarısı bile olmadığı ortadadır. Ya gerçek olarak kalben sevm...